13 Ocak 2014 Pazartesi

buna bir başlık bulamadım.

           

Bazen aşkla, dinle, inançla ya da mesleğimle ilgili bazı şeylerin mantığına varmak, mantığın ötesindeki ana fikri keşfedip o fikre ait her türlü düşünceyi kafamda tartışıp, ana fikrin üzerine tam olarak oturtmak gibi kötü bir alışkanlığım var. Bundan birkaç yıl önce şiir ve şairle çok fena kafayı bozmuştum. Kafamda o konuyla ilgili herşeyi, ama gerçekten herşeyi, hallettikten sonra, beynimin o kısmı kendiliğinden kapandı. Artık ahenkli söz dizilerini görmeye bile dayanamıyorum. Böyle böyle hayatımın bütün eğlencesini beynimle yiyerek tüketeceğimden korkuyorum.

          
Sadece aptal bir kadın olsaydım keşke.

23 Aralık 2013 Pazartesi

Kaptanın karısının seyir defteri .2



          Geminin kapandığından emin olduktan sonra yanımıza doğru yürümeye başladı. "Merhaba hanımlar, adım Geronimo." Bundan sonraki hayatımı bir uzay gemisinde birlikte geçireceğim adamın adı buydu.

          Geronimo'yu uzaktan gördüğü andan itibaren salyalarına hakim olamayan annem beni ona doğru iterek: "Evimize hoş geldin Geronimo, seni kızım Elizabeth ile tanıştırayım." İşte o an, kendi adımı başkasının ağzından duyduğum son andı. Soğuk bir tavırla elimi uzattım Geronimo'ya, öptü. Hep birlikte ikimiz için hazırlanan Sith ırkı maymunların kurban edilme töreninin yapılacağı alana doğru yürüdüğümüz uzun yolda hiç konuşmadık. Ve ne yazık ki, içimde ufacık bir heyecan dahi hissetmiyordum.


        ...
         Gemiyi kapatmak için merdivenlerin yanındaki düğmeye bastı. Hayatımda onun kadar yakışıklı, zeki, seksi ve iyi kalpli bir adam görmemiştim.

12 Aralık 2013 Perşembe

aklıma kötü kötü şeyler geliyor.


Çoğu edepsizce.

Çok güzel kar yağdı.

Yapı olarak çok eşliliğe hiç uygun değilim.

Bir tehditle karşılaştığımda önce iyi niyetli yaklaşıp "yok canım, öyle değildir" diyorum. Genellikle oyunu kaybettiğim nokta burası oluyor. Hayır canım, tam olarak öyledir ve senin bir hata yapmadan hemen geri adım atman gerekiyor.

6 Aralık 2013 Cuma

Kaptanın karısının seyir defteri .1

          Taş yolun üzerinde durdu gemimiz. Kaptan elimden tuttu, gemiden birlikte indik. Etraf karanlıktı, yolun iki tarafında, sıra sıra dizilmiş ağaçların üzerinden ışık sızıyordu. "Ne kadar güzel bir yol, Eloie, birlikte yürüyelim mi?" dedi kaptan. Dünya güzel bir yere benziyordu.

          Yeşil-gri ağaçların altında, ellerinde baltalarla taşları kırmaya çalışan, şekil olarak bize çok benzeyen yaratıkları henüz görmemiştik.

4 Aralık 2013 Çarşamba

little trees.

             Bazı insanların, iç huzuruna hiçbir zaman sahip olamayacaklarını öngörüyorum. Çünkü o insanlar birkaç bin yıldır iç huzuruna hiç sahip olamadılar.

             Kısa bir süre için hastanesinde çalıştığım ilçe bir ova üzerine kuruluydu. Hastanenin yanında birkaç dönümlük bir tarla vardı ve nadiren rüzgar estikçe üzerindeki ekinler oradan oraya savruluyordu. Birinin içini o tarlaya çok benzetiyorum. Sahip olduğu hiçbir şeyden memnun olmadı, sahip olduklarını ona temin eden kişilere hiçbir zaman teşekkür etmedi, hep daha fazlasını istedi ve bir şeye sahip olmak için hiçbir zaman kendi başına hareket etmedi, aynı bizim ilçenin insanları gibi. Mevcut durumda bir kez olsun mutlu olduğunu görmedim, hep şikayet edecek bir şeyler bulurdu ve elindekileri kaybediyor yavaş yavaş. Ekinler savruluyor ve rüzgar sertleştikçe uçup gidecekler.


(Futurama'da Bender'ın dünyaya geldiğinde bir şey bükemediği anlaşılan kötürüm çocuğunu ilk gördüğümde gerçeklik algımı kaybedip, kafamda rekonstrüktif cerrahi ile çocuğu bir bender haline getirdim. Benim için hayatta mükemmel olmaması gereken hiçbir şey yok şu günlerde.)

23 Kasım 2013 Cumartesi

freaking something.

Rüyalarımda sürekli gördüğüm bir yer var. Yazlık bir yer. Uzun yokuşları ve o yokuşlara yapılmış güzel, bahçeli evleri olan bir yer. Dibinde deniz var. Denize merdivenle inebiliyorsun. Çoğu zaman ailemle gidiyor oluyorum oraya. Bazı rüyalarımda yakışıklı çocukların peşindeyim, bazılarında annemin yaşlı akrabalarını ziyaret ediyorum, birlikte çay içip kurabiye yiyoruz, falan...

Çok uzun zamandır hatrı sayılır şeyler yazamıyordum. Bugün sabahın 5'inde bir şey dürttü ve uyandım. İnternettir diye düşündüm. Gerçekte var olmayan bir gösterişin hayatımı bu şekilde ele geçirebilmesine çok şaşıyorum. Ama aklımda da hep şu var: Son zamanlarda internetle, tekrar genç olmayı, muhalif olmayı, insanları sevmeyi hatırladık biz Türkiye'de.

En sevdiğim şehri, orada dikkatimi dağıtan çok şey var diye, hızlı ve çok düşünülmemiş bir kararla bırakıp, çocukluğumun geçtiği, ama artık her bir metre karesine ayrı yabancı olduğum ve yeni halini hiç sevmediğim memleketime döndüm. Burada tiyatroya çok kolay bilet bulabiliyorsun, ama gidecek birini bulamıyorsun. Biraz alkol alıp güzel sohbet edebileceğin ortamı yakalayamıyorsun. Öyle her istediğini özgürce giyemiyorsun. Benim için bir nevi ölüm. Ruhum burada ölecek ve bundan sonra her şey çok tatsız olacak diye korkuyorum.

Siyaset, gündem çok canımı sıkıyor. Sokağa çıktı diye polis şiddetinden ölen, komada kalan masum çocuklara çok canım sıkılıyor. Hükümetin hiçbir yanlış eğitim politikasına sesleri çıkmazken, şimdi ekmek kapıları, dershaneleri, kapatılıyor diye ortalığı ayağa kaldıran o kalabalık gruba çok canım sıkılıyor. Önce "hasta nerede, doktor orada" diye tembihleyip, sonra da yardıma muhtaç insanlara ilk tıbbi müdahalelerini yapti diye gözaltına aldığınız meslektaşlarıma çok canım sıkılıyor. Ben acilde işimi yapmaya çalışırken, hatırı sayılır birinin yeğenine acil olmayan bir reçete yazmak zorunda bırakılmak çok canımı sıkıyor. Gönderdiğim hastanin, komada olmasına rağmen, düzgün işleyemeyen protokoller yüzünden başka bir hastane tarafından kabul edilmemesine çok canım sıkılıyor. O prosedürü yerine getirmesi gereken kişinin işini düzgün yapmamasına çok canım sıkılıyor. Ben bu küçük çapulcu aklımla bunları düşünebiliyorken, devlet-hükümet adı altında bir araya gelmiş aklı başında bir avuç insanın, bunların farkında olmalarına rağmen hiçbir şey yapmamalarına çok sinirleniyorum.

Bunlar böyleyken bir etrafıma baktım, herkes konuşuyor. Benim çevremdeki çoğunluk benim gibi konuşuyor. Değişen bir şey oldu mu? Farkında değilim. Yeteri kadar konuşursak bir şeyleri değiştirebilir miyiz? O beylik söz geliyor aklıma: "Lafla peynir gemisi yürümez!". Gemi yürümez ama gemiyi yürütecek fikri laflayarak üretebiliriz. Yeter ki doğru laflayalım.

Müzikte enstrümanı iyi çalandansa, müziği iyi "compose" edene daha çok hayran oluyorum.

Artık başka işlerle uğraşmalıyım.

20 Kasım 2013 Çarşamba

news.

İlham geldi!